Finans

Banka Bilançosunu Anlamak

Bu yazımızda banka bilançosu ve gelir tablosunu inceleyeceğiz. Banka bilançolarını değerlendirirken tümden gelim yöntemini korumanızı tavsiye ederim. Yani ufak tefek kıytırık detaylardan ziyade öncelikle banka bilançosunun ana başlıklara odaklanmanız gerekir. Diğer detaylar daha sonra anlaşılabilir.

banka-bilancosu

Bilanço her şirkette olduğu üzere iki taraftır. Her firmada olduğu üzere banka da faaliyetlerini yürütmek için gereken parayı pasifte, yani kaynak  kısmında sınıflandırır. Kaynak adı altında sınıflandırdığımız öz kaynak (patronun parası), borç (kredi ve evet bankalarda kredi çekiyor) ve mevduatlardan (müşterilerin paraları) oluşur.

Banka bu kaynakları alır ve bir yerlere yatırır. Bunlardan para kazanmayı bekler. İşte bankanın para kazanmayı beklediği yatırımlarına da aktif denir ve burada sırasıyla nakit, kredi, menkul kıymet ve binalar araçlar v.b. bulunur.

Banka Bilançosu

Aktif (Varlıklar)   Pasif (Kaynaklar)  
  0.Dönen Değerler   3.Mevduatlar ve Diğer Kaynaklar
  1.Krediler   4.Özkaynaklar
  2.Diğer Aktifler    

Bankalar nasıl para kazanır? Yazımızda bankaların neler yaparak para kazandığını incelemiştik. Şimdi bu işin yani bankaların süreçlerinin muhasebesel boyutuna değineceğiz. 

Muhasebesel boyutunu incelerken biraz da yorum yapacağım. Saçma ve mantıklı gelen şeyleri söyleyeceğim. Bazı noktalarda sistemi de eleştireceğim tabi.

Banka Bilançosu Aktif Kalemleri

Bu kısımda başlıklar halinde aktif kalemlerini inceleyeceğiz. Kafa yormayan bir basitlikte izah etmeye çalışacağım. Ancak tekrar edeyim bu kısmı iyice idrak edebilmeniz için bilanço kavramının ne olduğunu bilmeniz gerekir. Bu yüzden şimdi kendinize banka bilançosu nedir sorusunu sorun, cevaplayın ve yukarıda hemen bir paragraf önce verdiğim tanımlama ile karşılaştırın. Aşağıya öyle geçin. Detaya iniyoruz hafiften.

0.Dönen Değerler

Banka bilançosunda 0 Dönen Değerler olarak belirtilen kısımda, bankanın likit olarak elinde bulunan ve kasalarında bulunan nakitlerin toplamı mevcuttur.  Bunun dışında bankanın elinde bulunan tüm tahviller ve bonolar yer almaktadır. Bu kısım likiditenin esas koşuludur. Optimumdan ne fazla olmalı ne de bankayı sıkıntıya sokup müşteri memnuniyetsizliği yaratacak kadar az olmalıdır. 

donen-degerler
Nakit kraldır. Gidip cebinizdeki parayı okşayın.

Türkiye’deki bankaların özellikle etkin nakit yönetimi adı altında oldukça saçma bir süreç izlediğini düşünüyorum. Şubelere bir hedef veriyorlar. Hedefin içeriği şubedeki nakit miktarı. Gün sonunda şubedeki para miktarı, üst yönetim tarafından verilen bu hedefi aşarsa, banka bu parayı değerlendiremediğinden şubeye ceza kesiliyor. Çünkü merkez bankasının EFT saati 16:00 ve fazla nakit para bu saate kadar Merkez Bankasına bildirilmek zorunda. Bu saatten sonra Merkez Bankası para almadığından Şubede duran para atıl para yani zarar olarak düşünülüyor. Bir de bu nakit olarak para tutmanın verdiği güvenlik sorunu var. Sanırım her bankada da bu durum böyle. Aslında başta kulağa çok mantıklı gelen bu uygulama kendi içinde inanılmaz uygulama saçmalıkları ve zorlukları çıkarıyor.

Belirli bir süre sonra verilen hedeflere tapınma eğiliminin yüksek olduğu ve hedefin ana gayesinden sıklıkla saptığını gördüğümüz bankacılık sektöründe verilen bir hedef daha tabuya dönüşüyor. 

Müşteri para getirdiğinde almamaya başlıyor şubeler. Banka para almıyor. Almak zorunda mı? Tabii ki hayır ama işe yukarıdan baktığınızda bankanın para almaması bankanın faiz kaybından çok daha tuhaf geliyor.  Yani benim o bankaya ne kadar para kazandırdığıma, ne kazandıracağıma bakmadan hemen biz para alamayız, nakit istemiyoruz filan. Ya bi’ dur, belki o parayı yarın EFT ile çıkacağım ama bir haftaya sana mevduat bağlayacağım. Ama yok, hedef önemli. Bankaların üst yönetimleri bence bu durumdan haberdar değiller ve bu bahsettiğim nakit yönetimi konusunda Şubelere sert bir şekilde bastırıyorlar. Bu uygulama sertleştikçe bankalar daha fazla para kaybediyor.

Bunun dışında bankalar mevduat olarak tuttukları yükümlülülüklerine Merkez Bankasının zorunlu karşılık uygulaması kapsamında karşılık ayırırlar. Bu oran MB para politikasına göre değişir ama %10’un etrafında sürtünüp durur. İşte bu karşılıklar MB hesaplarına yatırıldığından 0 kalemi içerisinde tutulur. Bu arada yeri gelmişken ekleyelim MB bu zorunlu karşılık nedeniyle hesaplarına yatan paraları nemalandırır yani faiz verir.

1. Krediler

Banka bilançosunda yer alan 1 nolu kalemde ise geri dönüş vadesine göre bankanın verdiği tüm krediler yer alır. Takibe düşen krediler burada ayrı bir kalemde gösterilir. Şayet karşılık ayrıldı ise(yani gider yazıldı ise) bu takipteki krediler bilançoda eksi bakiye halinde gösterilir. Bunu banka bilançolarında rahatlıkla görebilirsiniz. Ancak bu kredilere karşılık ayırsanız dahi bilançodan çıkartamazsınız. Orada öylece durur, can sıkar, uyuz eder, ben buradayım ehehehehe der. Ama bir bankanın performansını gerçek anlamda ölçmek için esas teşkil eder. 

krediler

Eskiden BDDK kredileri geciken gün sayısına göre 5 sınıfa ayırır ve buna göre karşılık ayırma zorunluluğu getirirdi. UFRS 9 sistemine geçilmesi ile birlikte artık bankalar kendi kredilerine kendileri karşılık ayırıyorlar. Bana çok saçma geliyor bu durum. Kolayca suiistimal edilebilir gibi geliyor. Yani evet bir bağımsız denetim firması senin bu beklenen zarar karşılığı dediğin sistemi denetliyor lakin ortada geçmişte yaşanmış Enron Skandalı filan var. Buna rağmen dış denetim denilen kavramın idrak edilememesine yoruyorum bu durumu. Daha fazla bilgi için denetim yazımı okumanızı da tavsiye ederim.

Şu an bankalar bu kredilerinin ilk 12 ay içerisinde geri ödenecek olan kısmına, kendi keyfiyetlerince (kurdukları sisteme göre) oransal olarak karşılık ayırıyorlar. Sistem yeni hayata geçtiğinden ve bir kriz görmediğinden UFRS 9’un sağlamlığına dair şüphelerim var. Ancak bir kriz görsün o zaman ak göt kara göt ortaya çıkar. Gerçi kriz geçirmese de Enron skandalı tek başına yeter. Bu da dış denetimin yani ülkemizde bağımsız denetimin ayrı bir saçmalığıdır. Şunu aklınızdan çıkarmayın. Para verdiğiniz kurum sizi denetleyemez, onun adına ne derseniz deyin, bağımsız olamaz. Çünkü işin başından sizin verdiğiniz paraya bağlı olarak iş yapan kurumlara bağımsız derseniz size popolarıyla gülerler.

Öte yandan 1 li kalemlerde bankanın kredileri geri dönüş vadesine göre yukarıdan aşağıya sıralandığından bankanın alacaklarının tahsil vade dağılımını gözlemleyebilirsiniz. Bu bankanın likidite yönetiminde gireceği masraflara ilişkin sizlere bir fikir verecektir.

2.Diğer Aktifler

2 diğer aktifler kalemi ise bankaların bilançolarında yer alan binalar, taşıtlar v.b. hususlardan ibarettir. Bu binalar ve taşıtlar kalemleri bankalarda giderek azalmaya başladı. Bunun en büyük nedeni artık bankaların konut, lojman, misafirhane, şube binası ya da şube arabasına sahip olmak yerine kiralama yoluna gitmesi. Bu sayede yıllık bazda elde edilen kar şube bazında daha rahat hesaplanıyor.

diger-aktifler

Banka Bilançosu Pasif Kalemleri

Bu kısımda ise banka bilançosunun pasif kalemlerini inceleyeceğiz.

4. Öz Kaynaklar

Banka bilançosunun pasif kısmına yani kaynak kısmına baktığımızda öz kaynaklar malum olduğu üzere hissedarların bankanın kasasına koydukları yatırım tutarıdır aslında. Banka kar ettikçe artar. Zarar ettikçe azalır. Patron isterse buraya takviye de geçebilir. Öz kaynağın en önemli özelliği bankaların kaldıraç oranı sınırlamasına tabi olmasıdır. Yani bir banka öz kaynağının 8 katından daha fazla kredi veremez. Yine öz kaynakla alakalı belirli bir gruba, ya da firmaya öz kaynağının %25 inden daha fazlasını veremez.

3. Mevduat ve Mevduat Dışı Kaynaklar

Banka bilançosunda yer alan 3.mevduatlar ve diğer kaynaklar kalemi ise bankaların müşterilerinden topladığı mevduatlar ile mevduat dışındaki tüm kaynakları kapsar. Şunu belirtelim, Öz kaynak dışında bütün kalemler maliyetlidir. Yani banka bu kaynaklar için faiz öder. 

dis-kaynak
Blog yazılarında yabancı kelime kullanmaya uyuz oluyorum ama dış kaynak filan yazan bir şey yoktu. Outsourcingte aslında dış kaynağı tam karşılamıyor. Yani chicken translete yapınca karşılar ama esas anlamı o değil. Bu böyle dursun ama çok yakışıklı oldu.

Mevduat dışındaki kaynaklar içerisinde bankanın çıkardığı tahvil ve bonolar, merkez bankası ile yapılan repo işlemlerinden sağlanan fonlar, yurt dışı piyasalardan alınan krediler yine yurt dışı piyasalara yapılan tahvil ve bono ihraçları mevcuttur. 

Yine şu bilgiyi ekleyelim. Bir bankanın esas kaynağı mevduatlar olmalıdır. Yani bu sağlıklı bilançoyu sağlar. Tabi gönül yüksek öz kaynak ister ama bunu dünyanın hiç bir yerinde bulamazsınız. Çünkü öz kaynak şirket yani banka battığında şirket ortağının yasal sorumluluğu olduğundan şirket ortağı buraya ne kadar az para verirse sorumluluğu o kadar düşük olacaktır. Bankanın para kazandırma durumuna göre (ROE- return of equities, Türkçesi öz kaynak karlılığı) sermayeye takviye geçebilir ortaklar. Mevduatlar dışındaki kaynaklar içerisinde Merkez Bankası fonlamasını yazdık. Şimdi burada çılgınca rakamlar yok, olmaz. Merkez Bankası günübirlik nakit ihtiyaçları için vardır aslında. Şunu asla düşünmeyin. Merkez Bankası bankalara fonlama yapıyor. Bankalarda bu fonlamayla gidip kredi veriyor. Böyle bir şey yok. Zaten ortalama bir bankanın fonlamadan aldığı payın toplam pasif içerisindeki oranına bakarsanız bu durumu idrak edersiniz.

Faizler Artınca Bankalar Mı Para Kazanıyor?

Türkiye’deki bankaların kaynak kısmını ağırlıklı olarak mevduat kalemi oluşturur. Mevduat kalemi faiz riski içerir. Bunu Bankalar Nasıl Para Kazanır? yazımda detaylıca açıklamıştım ama kısaca burada da bahsedeyim. Krediler genelde uzun vadelidir. Mevduatlar ise kısa vadelidir. Eğer faizler artarsa, bankanın alacaklı olduğu krediler sabit faizli olduğundan ve mevduatları kısa vadeli ve değişken faizli olduğundan zarar riski doğar. Bu bankalar için kontrol edilmesi gereken ciddi bir risktir. Bunun kontrolü de genelde swap işlemleri ile yapılır.

Buraya son olarak şunu da ekleyelim. Yukarıda anlattığım kredi mevduat vadesi uyumsuzluğu nedeniyle faizlerin artması durumunda bankalar kısa vadede zarar ederken, faizlerin azalması halinde yine kısa vadede daha fazla kar eder. Çünkü ilk etki kaynak maliyetinde yaşanır. Kredi getirilerini değiştiremezsin ama kaynak maliyetini değiştirmek zorundasındır.

Bankaların Gelir Tablosu

Hemen aşağıya gelir tablosunu ana başlıklar halinde ekliyorum. Tekrarlayayım detaylardan ve alt kalemlerden ziyade ana akışa bakın ki mantık otursun.

5. Faiz Gelirleri
6.Faiz Giderleri
7.Faiz Dışı Gelirler
8.Faiz Dışı Giderler
Net Kâr

Gördüğünüz üzere olay net. Getirili aktiflerden faiz geliri elde ediliyor, maliyetli pasiflerden faiz gideri oluyor. Bundan faiz geliri dışında olan diğer komisyon, kambiyo karı, türev karı cart curt ekliyorsunuz. Sonra faiz gideri dışında olan efenim personeliydi, taşıtıydı, şube kirası, başka yerlere ödenen hizmet bedelleri,kambiyo zararı, türev zararı v.b. düşürünce karı görüyorsunuz. Bundan vergiyi düşerseniz de net kara gelirsiniz. Olay temel olarak bu.

Bankaların Bilanço Kalemlerinin Gelir Tablosuna Yansıması

Bilanço kalemlerinin gelir tablosuna yansımasını değerlendirmeden evvel aktifi ve pasifi kendi içinde ikiye ayıracağız. 

getirili-aktifler
Getirili aktifler na bu kadar para kazandırıyor, pis fakirler ölsün, banka kasasından selamlar ahahahahaha…

Aktifi getirili aktifler ve getirisiz aktifler olarak değerlendirip pasifi maliyetli ve maliyetsiz pasifler olarak nitelendireceğiz. 

Getirili aktifler yalnızca bankaların 0 ve 1 no. lu bilanço kaleminin(krediler) bakiyesinden oluşur. Tabi 0 kaleminin tamamını alamazsınız. Nakit olarak tutulan paralar faiz getirisi sağlamaz. Ancak menkul kıymetler faiz getirisi sağlarlar. Bunları ayırmanız gerekir. Çünkü buradaki unsurlardan faiz geliri elde edilir. Bunun dışında 0’da bulunan menkul kıymetlerden de faiz geliri elde edilir. Krediler zaten sizin ana faaliyet amacınız. Onları saymaya gerek duymuyorum.

Pasiflerde maliyetli olan kısım ise yalnızca 3. No.lu kalemdir(mevduat ve diğer kaynaklar). Buradaki faiz gelirleri ve giderleri tek tek ,gün gün işlenir. Mevduatlardan vadesiz mevduatlara para ödemezsiniz. Bankalar bu yüzden bunu arttırmaya çalışır. Yani size Cuma günü EFT saatinden sonra kredi kullandırmalarının sebebi- ki bence bu alenen ahlaksızlıktır- budur. Zaten insanların Bankalardan soğumasının esas sebebi böyle ufak tefek cinliklerle adam çarpmaya çalışılmasıdır. Yoksa kimsenin faiz ödemesine bir şey diyeceğini düşünmüyorum. Böyle ufak tefek sokmaya çalışınca müşterilere millet iyice soğuyor bu işten. Tabi bunları kontrol edecek, denetleyecek filan adam lazım.Neyse…

Bunun dışında ihraç ettiğiniz tahvillere faiz ödersiniz. Yurt dışından aldığınız kredilere faiz ödersiniz. MB fonlamasına da para ödersiniz. Öz kaynağa faiz ödenmez.

Yapılan faaliyetler neticesinde kazanılan faiz gelirleri 5 numaralı faiz gelirleri kalemine yansır.  Yine faiz giderleri (mesela mevduata ya da bankanın aldığı kredilere ödenen) 6 no.lu kalemde görülebilecektir. 

Faiz dışı gelirler bankaların iştiraklerinden kaynaklanan gelirler ile birlikte sigorta satışından kazandığı gelirler, kredilerden kestiği komisyonlar, özellikle gayri nakdi kredi kullanımından kaynaklanan komisyonları, hesap kesim ücreti, kredi kartı yıllık aidatı, para transfer ve havale ücreti, teminat mektubu, akreditif v.b. işlemlerden elde edilen ücret komisyonları gibi hususların tamamı burada yazar. Yine bankanın döviz pozisyonu nedeniyle dövizin artışı nihayetinde kazandığı paralar ile türev pozisyonlarındaki karlar burada yazar.

Bankaların en sevdiği kısım budur. Düşünsene adamdan krediyi verir vermez peşin komisyonu kesip vadesini beklemeden alacağını tahsil ediyorsun. Peşin gelir sana daha fazla kredi verme imkânı sağlarken likidite vaziyetini de iyileştirir. Nakit keş tertemiz para sonuçta. Bankalar son dönemde bu işe çok yüklenip zıvanadan çıkınca, BDDK’nın bu komisyon sınırlamalarını tespiti yetkisi TCMB’ye devredildi. TCMB de ilk iş başta havale ve eft masrafları, hesap işletim ücretleri, kredi kartı komisyonları olmak üzere rotatif denilen BCH kredilerinden kesilen komisyonlara kesik attı.

Faiz dışı giderler ise tamamen bankanın işletmesel giderlerinden oluşur. Bu kalemde personel maliyetleri, ATM masrafları, bilgisayarların bakımları, şube ve şube aracı kiralamaları v.b. bu kısımda gösterilir. Bankalar sürekli bunu azaltmaya çalışır. İlk yaptıkları da personel kovmaktır. Ancak bankacılık nitelikli personel ile yapılabilecek ve yoğunluğu yönetebilecek bir personel sayısı ile yapılacak bir faaliyettir. Bakalım bunun altından nasıl kalkacak bankalar. Teknoloji demeyin, çünkü bankacılık süreçlerinde yapay zeka ya da teknolojiyi tam işler bir şekilde kullanabilmeniz için devlet ve piyasa bacağının da buna entegre olması gerekir. Ancak şu an Türkiye de böyle bir ahvalde görünmüyor. Bunların dışında bankanın döviz pozisyonu nedeniyle zarar yazması ve türev pozisyonlardan zarar etmesi halinde durum burada gösterilir.

SWAP: Maliyet Mi? Yoksa FDG Mi?

Başlık sığsın diye kısaca yazdım. Ben burada bir tartışma başlatmak istiyorum açıkçası. Önce vaziyete bir göz atalım.

swap
Bu swap kelimesi çok iyi bir kelime ya…

Türkiye’deki bankaların temel sorunlarından biri likidite riskidir. Yani mevduatlar kısa vadeli, krediler uzun vadelidir. Bunu her fırsatta yazıyoruz, belirtiyoruz. Şimdi bunun üstüne bir de şöyle bir sıkıntı vardır. Türkiye’de insanların ağırlıklı kısmı mevduatlarını yabancı para olarak tutar. (Toplam mevduatın %50-55’i döviz mevduattır, sebeplerini sabaha kadar konuşuruz.) Ancak kredileri yabancı para olarak veremezsiniz. 32 Sayılı Türk Parasının Korunması Hakkındaki kanunun son güncellemesi ile sadece döviz geliri olanlar ile kamunun teşvik verdiği krediler kapsamında döviz kredisi verilebiliyor. Bu noktada bilançoda yani aktif pasif yönetiminde şöyle sıkıntılar ortaya çıkıyor.

1. vade riski yani sen kredileri verirken sabit faizle verdin, mevduatlar ayda bir faiz güncellemesine uğradığı için, faizler artarsa ordan bir gol yiyorsun. 2.’si ise kur riski. Kaynaklar hep döviz, varlıklar hep TL. Aha da karpuz gibi kur riski. Haliyle bankalar iki karpuzu aynı anda taşıyamadığından bunları hedge ediyor. Hedge’nin allahını burada görürsünüz. Bunu da swapla yaparlar.

İşte bu swap işlemlerinden -swapın ne olduğunu detaylı girmiyorum burda kafada filler dövüşmesin- kar ve zarar edilmesinden evvel şöyle bir durum vardır. Swapta elindeki fazla dövizi verir karşılığında TL’yi alırsın. (Bir zamanlar Londra Para Piyasasında çok iyi diziydi beaahhh)

Verdiğin dövize döviz cinsi faiz ödersiniz (ortalama %2-%3) Aldığınız TL’ye ise (%10-%12) faiz ödersiniz. Bu arada bir fark oluşur işte. Bu farkı bankalar faiz dışı giderde izler. Bence bu çok saçma. Bunun yeri faiz dışı gider değildir. Bu bildiğin bankanın faiz maliyetidir. Yani nasıl oluyor da faiz dışı giderde izleniyor aklım almıyor. Bu da böyle bir anımdır işte.

Swap hakkında yapmış olduğum bu girizgahı beğendiyseniz çok daha detaylısı Swap Meselesi yazımda anlatılıyor. Ona da bir göz atın mutlaka.

Banka Bilançosu Nasıl Yönetilir?

Banka bilançosu tamamen ortalama yönetme işidir. Ortalama aktif getiriniz ile ortalama pasif götürünüz arasındaki farka net faiz marjı denir. Bu oranı sizi zora sokmayacak şekilde yani Bankalar Nasıl Para Kazanır? yazımızda bankaların karşılaştığı riskler bölümündeki esaslara göre yönetirsiniz. NFM esastır. Diğerleri sonra gelir.

Ha siz yönetmeseniz dahi BDDK size yönettirir o ayrı mesele.

Verimlilik

Net faiz marjı dışında ROA yani karınızın aktife oranı ile ROE oranları yani karınızın öz kaynağa oranı bankanın verimli çalışıp çalışmadığını gösterir. Banka yönetim kurulu bir genel müdürün (bunun havalı adı CEO) performansını temel olarak bu iki oranı gözetleyerek kontrol eder.

Bu iki orandan ROA, karınızın aktifin % kaçı olduğunu gösterir. Bu oranı değerlendirmek için diğer bankaların ortalamasına bakarsınız. Bu oranın diğer bankalara göre (sektör ortalamasına göre) yüksek çıkması demek az risk ile diğerlerine göre daha fazla para kazanıyorsunuz demektir.

ROE ise aslında doğrudan şirkete sermaye koyan adamı ilgilendirir. Bu oran karınızın öz kaynağın % kaçı olduğunu gösterir. Patron buna göre bankaya sermaye ekler ya da eklemez. Emsali mevduat faizidir. Yani ROE mevduat faizinden fazla ise verimli ve etkin para kazanıyorsunuz, bu kadar riske girdiğinize değdi denebilir.

Aktif Kalitesi

NPL (bunun ingilizce açılımını bilmiyorum) denilen takip oranı takipteki kredilerin toplam krediler içindeki yerini, yakın izleme oranı ise tüm kredilerin içinde yakın izlemede olan yani ödeme sorunu yaşayan fakat takibe düşmemiş müşterilerin risklerini gösterir. Yapılandırılan krediler oranı ise banka yönetiminin toplam krediler içerisinde ödeme sorunu yaşayacağını tahmin ettiği için vadesi uzatılan kredileri gösterir.

aktif-kalitesi
Keşke her şeyin kalitesini gösteren bir belge olsa. Mesela Bankaların aktif kalitesi iyi olunca böyle belge verseler falan, fena olmazdı ya…

Bankalardaki en büyük ve görülmesi mümkün olmayan risk burada gizlidir. Bunu bilançoya bakarak anlayamazsınız. Yönetim Kurulu’na kendini iyi göstermek isteyen CEO, baskıyla bu oranlarla çok rahat oynayabilir. Tabi CEO’nun kötü niyetli olduğunu düşünürsek bu iş gerçekleşir. İtham etmeyelim herkesi. Ancak temel performans kalemleri bunlar olduğundan bir şey yapılacaksa bunlar üzerinden yapılır. Tabi bunu yapmamalarının bir yolu var. O da denetimdir. Şimdi iç denetim filan hikaye. İç denetçi bu işi yapamaz. CEO’dan korkar. Çünkü TR’de hiç bir zaman iç denetçiler YK’ya bağlı değildir reel olarak. Bunu denetleyecek BDDK’dır abi.

Yani bankanın aktifinde yer alan kredilerin ne kadar yüzdürülüyor? BDDK’nın bunu tespit etmesi lazım. Siz bilançoya sabahtan akşama bakın, vay efendim banka çok iyi filan deyin. Murakıplar gelip bakmadan bilançonun bir esprisi yok bence. Tabi bakacak murakıplar da doğru düzgün bakmalı.

Yoksa Pamukbank hadisesini yazdık bu platformda. Yani orada da murakıp kontrolünden geçen bir sürü kredi mevcuttur.

Yoğunlaşma

Bankalarda yoğunlaşma dediğimiz şey kredilerde sektör ve belli gruplar üzerine yaşanır. Bunun dışında mevduat ve borçlanma kaynağı yoğunlaşması ayrıca yönetilmesi gereken ek bir süreçtir.

İki örnekle yolumuza devam edelim.

Örneğin bankanın aktif toplamının 100 TL olduğunu düşünün. Bunun 80 TL’si kredilerden, 10TL si binalardan 5TL si şubedeki nakitlerden 5TL si de menkul kıymetlerden(tahvil) oluşsun.

Sizin inşaat sektörüne verdiğiniz kredilerin toplamı 60 TL ise bankanın varlığının %60 ı inşaat sektörünün gidişatına bağlıdır. Eğer olur da inşaat sektöründe sorun yaşanırsa patlarsınız.

Ya da Toplam kredi bakiyeniz olan 80 TL nin 60 TL sini Sabancı Holdinge verdiniz diyelim. Sizin bankanızın selameti Sabancı Holdingin gidişatına bağlıdır. Sabancı patlarsa muhtemelen 60 TL lik öz kaynağınız olmadığından finans sektörüne elveda dersiniz.

İşin bir de mevduat bacağı bulunur. Bankalar yüksek tutarlı mevduatı pek istemezler. Bunun bir sebebi küçük ölçekli bankaların bu mevduatlara yüksek faiz vermesi ve sürekli rekabet halinde olunmasıdır.

Yukardaki örnekten devam edecek olursak pasifinizin 100 TL olması gerekir. 100 TL pasifinizin 25 TL sinin öz kaynaklardan, 5 TL sinin bankanın çıkardığı tahvillerden, 20 TL sinin ise yurt dışı borçlanmadan kaynaklandığını düşünün.50 TL ise mevduatlardan gelsin ve bu mevduatın %40ı da Sabancı Holdingin olsun. Sabancı seni parmağında oynatır. Zaten adam senin bankaya koyduğun öz kaynaktan fazla koymuş oluyor. Ne fiyat isterse yani mevduatı için kaç faiz isterse istesin vereceksin.

Özetle hem kredide hem mevduatta yoğunlaşma boktan bir şeydir. Ciddi bir risk yaratır.

Yoğunlaşma ve aktif kalitesi sorunları nedeniyle batan Bankalarımızdan biri Pamukbank’tır. Bu yazımızda Pamukbank’ın nasıl battığını detaylı bir şekilde inceledik. Okumanızı tavsiye ederim.

Kredi Değerlendirme Sisteminin Sağlığı

Türkiye’de günümüz 2020 li yıllar itibariyle bir bankanın aktif dağılımı genelde %60-70 civarı kredi, %15-25 civarı menkul kıymettir. Menkul kıymet dediğimiz devletin tahvil ve bonolarıdır. Nakde sıkışınca MB’na teminat gösterilir, zaten piyasa yapıcı bankalar hazine tahvillerini almak zorundadır. Ek olarak menkul kıymetler getirili aktiflerdir. Yani faydalıdır.

kredi-degerlendirme
Bir gün gelecek bankaların kendi kredi değerlendirme sistemlerini devlet kabul etmeyecek ve dışarıdan bağımsız bir firmaya denetlettirecekler. Ancak bu seferde uzunca bir süre bağımsız denetimin yarattığı moral hazard yani ahlaki tehlike ortaya çıkacak. Aslında başka ülkelerde bu işin çok iyi yöntemleri var ama, neyse ifşa olmayak şimdi.

Gördüğünüz üzere aktif kalitesi demek bankanın verdiği kredilerin geri dönüşü ile doğru orantılıdır. Verilen krediler geri dönecek ki banka nakit sıkıntısına düşmesin. İşte bunun için;

1.personelinizin kaliteli ve dürüst insanlardan oluşması

2.kredi değerlendirme sisteminizin piyasaya uygun, esnek ve firmaları doğru tespit edebiliyor olması gerekmektedir. Bankalar bu sistemler için ciddi para harcarlar. Ancak bu paranın karşılığı bankanın batmaması olduğu için paha biçilemez.

Kredi değerlendirme sistemi notlu bir sistemdir. Bu sistemden çıkan nota göre personel kredi verme kararı alır. Vereceği krediye teminat belirler. Kredilerin vadesini tespit eder.

Bu 3 mesele bankacılığın temelidir zaten. Bu sisteminiz aksarsa verdiğiniz kredilerin sağlığı kötü demektir. O yüzden aktifinizin %60’ının sağlığı bozuk demektir. Şakaya gelmez. Ciddi ciddi BDDK’lık olursunuz.

Türkiye’de Kredi Değerlendirme Sorunu

Efenim hayata başlama kolaylığı derecesi expert seviyede olan ülkemiz cangılında (jungle-orman) esnafımız, bankacımız devletimiz hepsi birbirini sevme derdindedir. O kadar çok severler ki devlet vergi kaçırana çökmeye, bankacı, esnaf ödeyebilene kadar kredisini geri almaya, esnafımızda minimum maliyet, minimum vergi maksimum kar düsturuyla hareket etmeye devam etmektedir.

Bu karşılıklı sevişme eyleminde tutabilen sevdiğini öpme gayesine ulaşır ve büyük bir aşk zuhur eder.

İşin gırgırını bir yana bırakırsak ülkemizde vergi ödeme alışkanlığı pek iyi olmadığından firmalar sürekli vergi kaçırırlar. Bunun en bilinen yöntemi firmanın kayıt dışı çalışmasıdır. İşçiler kayıt dışıdır, gider de gözükmez, alacaklar kayıt dışıdır aktif kalitesi anlaşılmaz, faturasız alış ve satışlar bilançolarda cirit atar borçlar ve alacaklar kalemi ile stoklar kaleminin bırakın gerçeği ütopyayla bile bir alakası yoktur. Kendi bağımsızlığını ilan etmiş şekilde bilançoda bayrak sallar. İşte bu şerait ve ortam içinde bankalar firmaları değerlendirmeye çalışır.

Mesela bir firma kar ediyor görünürken aslında batmanın eşiğinde olabilir, ancak zarar ediyor görünürken de yardırıyor olabilir. Bunun tespiti oldukça güçtür.

Siz Türkiye’ye uygun bir değerlendirme sistemi getirmezseniz iş kaçırmış olursunuz. Eğer doğru değerlendirmezseniz de bankayı batırırsınız.

Bu ince ipte yürümek marifet ister. Bu yüzden çalıştırdığınız adamlar kaliteli olmalıdır. Yukarda saydığım kayıt dışı çalışan firmaların değerliliğini tespit önemlidir.

Denetim Biriminin Etkinliği

Bir önceki başlıkta karşılıklı sevişme eylemini anlatmıştım. Bu sevgi ilişkisini yürütmek zeka ister. Çalışanlarınız bu süreçte zekasını arttırdığından “dur ulan şu bankaya bir de ben geçireyim- narcos türkiye dizisini çekeyim” diyebileceği gibi, esnaf bölümü de kafası atıp size geçirmeye çalışabilir. İşte bu sevgi ilişkisinin geçirmeli bir ilişki olmasını engellemek için kuvvetli bir denetim ekibine ihtiyacınız vardır.

Sonuçta siz dünya para harcayıp etkili bir sistem kurabilirsiniz ama işin kökü insan. Kurduğunuz sisteme doğru ve düzgün veri girişi gerçekleştirilmiyor hatta manipüle maksatlı veri girişi yaşanıyorsa sisteme verdiğiniz paranın pek bir esprisi kalmaz. Patlatırlar. Değişik yerlerde de patlatabilirler. 

İşte bu piyasada bir bankanın ayakta durabilmesi için önemli hususlardan biri çalışanların sizin talimatlarınız doğrultusunda hareket edip etmediğidir. Bunun kontrolünü de yapılmasını da yetki verdiğiniz müfettişler yolu ile yaparsınız. 

Bu denetim başlıklı yazımda belirttiğim özellikle yerindelik denetimi yetkisinin müfettişlere verilmesi, yine müfettişlerin süreç denetimi altında yaptığı aslında iş akış şemaları üzerinden gerçekleştirilen ve bu kapsamda tespit edilen bulguların esas nedenlerinin tespit edilerek engelleme çalışmaları yapılması denetim sisteminin etkinliğini gösteren hususlardandır.

Etkin bir denetim sistemi kurmaz, çalışanları ve müşterileri kendi haline bırakırsanız muhtemelen sizin sermayenizle sizin mekanınızda köpük partileri yapılır ve saygıyla ! yad edilirsiniz. 

Etkin Yazılım

Denetim biriminin önemine bir önceki paragrafta değindik. Ancak denetimdekiler de insan olduğundan ve gözden kaçırma olasılığı olduğundan, ya da daha az denetçi çalıştırmak için denetçilere vermediğiniz parayı hatta daha fazlasını yazılıma vermeniz gerekir. Bu anlık ufak tefek işlemlerde düzenli kontrol de sağlar ve işlem güvenliğinizi arttırır. Faydalıdır. Gerçek hayatta kağıt üstünde size anlattığımızdan daha fazla çakal vardır. Bu çakallar sizin sisteminizde açık noktayı keşfederse o delikten girip kanınızı sömürmek için elinden geleni yapacaktır. Buna emin olun.

Yazılım sizin bankanızda işe aldığınız en pahalı müfettiştir. Hayatın bir kaidesi olarak da istisnalar dışında verdiğiniz paranın karşılığını alırsınız.

Performans Yönetiminin Abartılmaması ve Satış Baskısının Yönetimi

Benim bankalarda gördüğüm önemli aksaklıklardan birisi budur. Her şirketin yapısında olduğu üzere şirketler yukarda aşağıya silsile halinde Yönetim Kurulu, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları, Alt Bağlı Birim Yöneticileri ekseninde yönetilir. 

Burada sorun her yöneticinin (Yönetim Kurulu üyeleri hariç) yükselmek için bir üstteki yöneticisine hatalı, manipüle edilmiş sonuçlar yansıtabileceğidir. Bu illa böyle olacak diye bir durum yok. Ancak her zaman böyle bir olasılık var. Yönetim Kurulu bu hususları engellemekle mükelleftir. Eğer Yönetim Kurulu bunu engellemezse bu durumu anladığında muhtemelen iş işten çoktan geçmiş olacaktır.

Dolayısıyla performans baskısıyla geçici satışlar yerine gerçek verimli müşterilere sahip olmak uzun vadede her şirketin istediği sürdürülebilir karlılık kavramına ulaşılmasını kolaylaştıracaktır.

Bir Bankanın Performansını Anlamak İçin Hangi Oranlara Bakılmalıdır?

Bakın burada bahsettiğim şeyler bankanın riskini ölçmez. Bankanın riskinin nasıl ölçüldüğünü öğrenebilmenizi için Bankalar Nasıl Para Kazanır? Yazımı okuyun mutlaka. Orada risklere genel itibariyle değindim. Bir bankayı batırırsa oradaki riskler batırır.  Bu başlıkta bahsettiklerim ise bir bankanın karlılığına ilişkindir.

performans

Bence bu noktada en önemli oran aktif kalitesini gösteren NPL yani takipteki kredilerin toplam kredilere oranı ile yakın izleme oranıdır. Bunun dışında ROA denilen aktif karlılığı oranına (kar/aktif) bakılacağı gibi daha çok hissedarları ilgilendiren ROE yani öz kaynak karlılığına bakılabilir.

Bunun dışında TCMB bankaların komisyonlarına kesik atmadan evvel komisyon gelirlerinin net kar içindeki yerine bakılırdı ama sanırım artık bu anlamsız kalıyor artık.

Şube başı kar ve personel başı kar oranına bakabilirsiniz. Bu bankanın verimliliğini gösterir.

Sanırım bu iki yazıyı okuduktan sonra banka bilançolarına biraz daha anlamlı bakacaksınız şu saatten sonra. Sistemin kendi içerisinde saçmalık yaratığını düşündüğüm şeyleri de belirttim. Umarım bu hususlar da dikkate alınır ve sektörün sistematiği biraz daha düzgün şekilde işler.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. Çok faydalı bir yazı olmuş, emeğinize sağlık. Benzer bir yazı sigorta şirketleri için de olsa tadından yenmez!

    1. Görüşleriniz için teşekkür ederim. Talebinizi dikkate alıp bir yazı planlamaya başlıyorum. Takipte kalınız.

  2. Merhaba çok yararlı bir yazı olmuş, teşekkür ederim. Bir kaç sorum olacak mail adresinizi almam mümkün müdür?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.