Politika

Yugoslavya

Aslında tam adı Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetidir. Yugoslavya sosyalizminin ve ülkenin kurucu babası 1943 yılından 1980 yılına kadar ülkeyi yönetecek Josip Broz Tito’dur. 

Yugoslavya

Yugoslavya 2. Dünya Savaşının hemen arkasından kurulmuştur. Zaten ülkenin kurulmasına sebep olan meselelerden biri de bizzat 2. Dünya Savaşının kendisi, yani Nazi Almanya’sının Avrupa’ya hakimiyet isteğidir. Öyle ki 2. Dünya savaşı sırasında Yugoslavya’yı oluşturan milletler omuz omuza vererek Nazi Almanya’sının işgal girişimine karşı ayak diremiş, direniş sırasında oluşan toplum psikolojisi ile ülkenin kurulması mümkün olmuştur. 

yugoslavya-partizanlari
Yugoslavya partizanları. 1942 yılından bir fotoğraf. Bu tarih partizanların Nazi Almanyası ile çatıştığı dönemlere isabet ediyor.

Yugoslavya’nın bulunduğu alan oldukça geniştir. Günümüz Slovenya, Makedonya, Kosova, Bosna, Sırbistan, Karadağ ve Hırvatistan’ı yer alır ülke topraklarının içerisinde.

Ülkede etnik köken olarak Hırvatlar, Boşnaklar, Slovenler, Karadağlılar, Sırplar, Arnavutlar, Macarlar, Türkler ve Makedonlar bulunur.

yugoslavya-haritasi
Yugoslavya’nın siyasi haritası. Dağılışı ile bölünen 7 ülkenin mevcut sınırlarını görebilirsiniz.

Tabi sosyalizm filan diyoruz ama başka bir konu başlığında anlatırım bir gün Yugoslavya Sosyalizmi çok değişik bir sosyalizmdir. Döneminde sosyalizm ekonomisi uygulanan ancak Sovyet modelinden oldukça farklı olan Bağlantısızılar Hareketinin bağrından çıkan bir ülkedir Yugoslavya. Çin’in bu günlere gelmesinde Xiaoping’e ilham kaynağı olmuş ama Stalin’in de tepkisini çekmiştir. 

Neyse bu konuyu geçelim. Çin’in ekonomik modelini incelemek için ayrı bir yazı kaleme alacağız zaten.

Yugoslavya’nın Kuruluşu

Ülke aslında oldukça karışık bir ortamda kurulmuştur. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar topraklarını genişletmek ve savaş ekonomisini finanse etmek için hem doğal kaynağa hem de insan gücüne ihtiyaç duyuyordu. Bu iş için coğrafi olarak en yakın yerlerden başladılar. Önce Çekoslavakya, sonra Polonya derken iş Balkanlara kadar dayanmıştır. Bu sırada şimdiki Yugoslavya sınırları içerisinde yine imparatorluğun hissedilmeyen devlet etkisi ve devrime hazırlanan sol görüşlüler ile Büyük Sırbistan hayaliyle yanıp kavrulan Çetnikler bulunmaktadır. 

Bu çetin mücadelenin yaşandığı coğrafyanın hemen aşağısında Hitler’in kankası İtalya’nın da olduğunu unutmayın, bu da büyük bir çevresel tehdittir esasında. Olaya şöyle bir geri çekilip bakınca Yugoslavya’nın oldukça zorlu şartlar ve imkansızlıklar altında kurulduğu görülebiliyor.

josip-broz-tito
Josip Broz Tito sigarasını tellendiriyor.

Tito ve ekibi (partizanlar) önce Almanları atlatıp/direnip, İtalya’da Benito Mussolinin düşüşünü 1943’te çılgınlar gibi kutlumışlardır. Ortalıkta var olan boşluktan faydalanan partizanlar, Sırp çetniklerin üstüne yürümüş ve onları sıkıştırmıştır. Bu arada Sırp çetnikler de hazır boşluk bulmuşken biz de Büyük Sırbistan’ı kuralım diye silahlanmış vaziyetteler. 

Kendisini oldukça kanlı bir savaşın beklediğini gören partizanların lideri Tito akıllıca bir hareketle ideolojik işbirliği içinde bulunduğu Stalin ile paslaşıp onlardan destek alarak Çetnikleri Belgrad’tan şutlamıştır. Hemen akabinde de bir hükümet kurup varlığını tüm dünyaya bildirmiştir.

Yugoslavya Yönetim Biçimi

Ülkenin kuruluşunda aslında ilerde bölüneceği belli olan bir yapı düzenlenmiştir. Neden böyle yapıldı, o dönemde nasıl bir ihtiyaç vardı bilemiyoruz. Belki de bu kadar milletten adamı bir arada tutmanın yöntemi sadece budur. Ama bu konu yoruma oldukça açıktır. Tıpkı SSCB ve Osmanlı İmparatorluğu gibi Yugoslavya’da ilk ekonomik sıkıntıda federatif yapısı nedeniyle iç bölünmelerle başlayan bir dağılma sürecine girmiştir.

Etnik kimlik gözetilerek toprakları ayırılmış toplamda 6 anayasal sosyalist cumhuriyetten oluşan bir federasyon var ortada. Federasyon var başta ama Cumhuriyetler çok geniş yetkilere sahip. 

yugoslavya-federal-yurutme-konseyi-binasi
Yugoslavya Federal Yürütme Konseyi binası. Şimdilerde Belgrad’ta Sırbistan Sarayı olarak geçen bu mekan, dönemin en ateşli referandumlarının yapıldığı Yugoslavya meclisidir.

Bu durumu umarım ilerde tartışırız. Yani yerel yönetimlerin özerkliği Osmanlı döneminden günümüze gelen ciddi bir tartışma meselesidir zaten. Bölünmeye sebep olan konulardan biri bu. 

Yugoslavya toprakları içerisinde tam 6 cumhuriyet, her birinin ayrı ayrı başbakanı ve meclisi var, bunlar nüfusu oranında Federasyona vekil gönderiyor ve bir de nihai Federal Başkan var. Cumhuriyetlerin hükümetleri ve bakanları olduğu gibi Federasyonun da ayrıca bakanları ve hükümetleri var. Yerel yönetimlere hukuk ve iç güvenliğin sağlanması aşamasında ciddi yetkiler verilmiş. Yani tüm cumhuriyetler birer ülke burada. 

yugoslavya-yonetimi
Yugoslavya’nın idaresi için özyönetim adı altında yaşanan ciddi bir keşmekeş diyebiliriz.

Üst Kimlik Taktikleri

Tito bu yapıyı ve bu kadar farklı milleti bir arada tutmak için üst kimlik stratejisini (Üst Kimlik: Yugoslav) (Alt Kimlik: Boşnak, Sırp…) kullanmıştır. Yani hepimiz farklı etnik kökenlerden gelebiliriz ama üst kimliğimiz Yugoslav olmak. Yugoslav olmak dürüst, ilkeli, devletini seven, gerektiğinde bunun için kanın akıtan, ülkesi için yaşayan ve çalışan bir insan modelini tanımlıyor. Yugoslav kimliğinin altında istediği hayatı yaşayabiliyor insanlar. 

Zaten bu model uluslararası anlamda uygulanabilecek tek modeldir. Günümüz karma gen yapılı, ulus devlet olduğu iddia edilen ama hiç biri ulus devlet olmayan ülkelerin sıhhati ancak bu model ile sağlanabilir.

Ancak tarih yine bize her daim olduğu üzere kağıtta yazanın hep doğru olmayacağını, işlerin reelde her zaman ters gidebileceğini hatta genelde ters gittiğini göstermiştir. Tito Yugoslav üst kimlik modelini her ne kadar pompalasa da başaramamış, dönemin milliyetçi eğilimlerine boyun eğmek zorunda kalmıştır. 

Bana sorarsanız dönemin milliyetçi hareketleri de dışardan aldığı destekle bu aşamaya gelebilmiştir. Burayı biraz daha kazırsanız zaten ABD emperyalizmi ile karşılaşırsınız. O dönemden önce yani 1990’lı yıllardan önce CIA’in bu milliyetçi akımları kaşıyıp ülke içi iç savaş çıkarma stratejisi hem şok doktrini olarak hem de emperyalizm menfaatlerinin gerektirdiği kurguyu kurmak maksadıyla birçok coğrafyada kullanılmıştır. 

Zaten 1700’lü yıllarda Fransız ihtilaliyle  hayatımıza giren ulus devlet kavramı belki de yeni dünya düzeninin rayına oturması için geliştirilmiş bir geçiş aşamasıdır, bunu bir komplo teorisi olarak kenara koyalım. Ancak genlerin bu kadar karıştığı bir dönemde halen gene dayalı,ırka dayalı politikaların popüler olması küresel anlamda bir organizasyon olduğy düşüncesine itiyor insanı.

Tito’nun Ekonomi Modeli

Tito kendi kurmuş olduğu öz yönetim sosyalizmi modeline uygun bir de ekonomik model geliştirmiştir. Öz yönetim sosyalizmi federasyona bağlı olan cumhuriyetlerin kendi içlerinde sınırsız özgürlüğe sahip olmasıdır. Bu özgürlük öyle bir haldedir ki hukuk ve iç işlerine(yerel yargıç ve hakimlere ek olarak yerel askeri güç) kadar gitmiştir. Vakti zamanında Yugoslavya’nın büyüyüp genişlemesine neden olan bu liberalizm soslu sosyalizm ilerleyen süreçte Yugoslavya’nın kanlı bir şekilde dağılmasına da neden olan unsurun ta kendisidir. 

yugoslav-arabasi-yugo
Resimde Yugoslav arabası Yugo. 1953 yılında Zastava firması tarafından Yugoslav ordusuna yalnızca kamyon üretilirken, daha sonra Yugo’lar üretilmiş ve dış pazara sunulmuştur.

Bu modele uygun olan ekonomik model ise tabii ki bildiğimiz Sovyet modeli olan planlı ve dışa kapalı ekonomi olamazdı. Bazı kaynaklarda Yugoslav sosyalizminin planlı olduğu belirtilir. Bu doğrudur ancak Sovyet modeli kadar planlı değildir. 

Sovyet modeli sosyalist ekonominin planlanmasında her bir üretim ve tüketim birimler nezdinde tek tek planlanır ve ona göre hareket edilir. Oysa Yugoslavya Sosyalizminde kısmi planlama ve kısmi Pazar ekonomisi diyebileceğimiz karma bir yapı uygulanmıştır. Yani Yugoslav Sosyalizmi denilen şey aslında temel olarak sosyalizmden ayrılır. 

Bunun üzerine geliştirilen yeni sosyalizm metodunda Yugoslavlar, ülke ekonomisini dışa kapatmamış, bilakis dış ticaret serbestisi ile çalışmış, ancak sürekli olarak iç üretim ve tüketimi teşvik edici uygulamalar getirmiştir. En kritik noktalardan biri ise fabrikaları kendini sürekli partiye iyi göstermeye çalışan bürokratlar değil, bilfiil işçilerin kendisi yönetmiştir.  

Toprak Reformu ve Kamulaştırma

Tito’nun başa geldikten sonra yaptığı ilk iş ülkede toprak reformuna gidip çiftçilere eşit oranda toprak dağıtımı yapmasıdır. Daha sonra ise bankalar, sanayi kurumları ve ticaret firmalarını kamulaştırılmıştır.

yugoslavya-sosyalizmi
Bir zamanlar Josip Broz Tito’nun toprak reformu ile toprak sahibi olan Boşnak bir çiftçi, şimdi kinoa ekimi ile kapitalist sisteme uyum sağlamaya çalışıyor.

Kamulaştırma her sosyalizmin ön plana çıkan özelliğidir ve dezavantajı da buyken Tito aklını kullanıp %100 kamu mülkiyeti değil biraz kamu biraz özel mülkiyet deyip kamuyu da rekabete açmış, işin akışını ve Yugoslavya’nın başarısını tamamen değiştirmiştir. Ağır sermaye gerektiren işlemlerin tamamı kamu işletmelerince yapılırken daha hafif ve emek yoğun sermaye gerektiren özellikle tarım üretimi çiftçilere bırakılmıştır. 

Anlatımlardan da görebileceğiniz üzere aslında uygulanan bilfiil karma ekonomi modelidir. Dönemine göre oldukça ileri görüş içerir ve tüm sosyalist ülkelerden bu noktada ayrılır. Daha sonra Çin’in liderlerinden Deng Xiaoping’in yaptığı Yugoslavya ziyaretine bu durumdan çok etkilendiği ve Çin’in mevcut temellerini bu gezisinde attığı söylenir. 

Yugoslavya’da İlk Bozulmalar

Ülkenin 1940’da başlayan hikâyesi 1980 yılında Tito’nun ölümüyle sarsılıp 2000’li yıllara kadar sürüyor. Hatta hikaye tam olarak 2008 yılında son halkanın kopuşu Kosova’nın hürriyetine kavuşması ile sona eriyor. 

Aslında sorunlar yine bildiğimiz üzere ekonomik sorunlarla başlıyor. Hatırlarsanız Şili’de 1973 Darbesi yazımızda da darbenin altını hazırlayan unsurun ekonomik sorunlar olduğunu görmüştük. Zaten bir ortamda para, zenginlik ve lüks varsa kimse huzursuz olmaz. Herkes kardeşçe yaşar. Ne zaman ki fakirlik başlar o zaman insanların her hareketi birbirine batar ve normalde incir kabuğunu doldurmayacak meselelerden mevzu patlar. Yugoslavya’da bu bilindik hikâyenin bir kurbanıdır. 

josip-broz-tito-cenaze
Josip Broz Tito’nun devlet töreni ile defnedilen naaşına selam duran Yaser Arafat. Cenaze törenine Türkiye Cumhuriyeti devletini temsilen Süleyman Demirel katılmış, Bülent Ecevit’te cenazede hazır bulunmuştur.

Sosyalist ağırlıklı karma ekonomik modelin kurucusu Tito kendi döneminde politikaları çok iyi uyguluyor, ciddi de bir sonuç alıyor ama ne zaman ki ölüyor ekonomik sorunlar işte o zaman baş göstermiştir. Bunun genel sebebi ise Tito yönetimi yerine gelen komisyonun ülkeyi yönetmekteki basiretsizliği ve Tito’nun politikalarından sürekli taviz vermesidir. 

Bir programın başarısının ağırlıklı kısmı onun mantık silsilesi içerisinde açıklanabilirliği kadar uygulayan yönetici birimin de kararlılığından gelir. Kişisel öngörüm şayet Yugoslavya Tito’nun kafasında planladığı şeyi tam olarak başarabilseydi muhtemelen bu gün Çin’in yerinde Yugoslavları görebilirdik.

Dış Müdahale ve İç Yetersizlik

Bu dönemde dış unsurların (dış mihraklar) sürekli Yugoslavya içerisindeki milliyetçi akımları kaşıdığını söylemiştik. İşte bu noktada yeni yönetimin en büyük hatası bu milliyetçi isyanlara karşı yeterli propaganda yapamaması, isyancıları bastırması için gönderilen unsurların yetkilerini kullanamaması ve isyancıların baş gösterdiği yerlerde iç yönetime müdahale edilmeyerek federasyon ordusunun etkin bir şekilde kullanmamasıdır.  

Tarihin tozlu sayfalarını açtığımızda ilk kez 1981 yılında Kosova’da ekonomik kaynaklı sorunların baş gösterdiğini görüyoruz. Ekonomik sorunlara isyan edilirken etnik konularda tetikleniyor. Kosovalılar çoğunlukta oldukları yerlerde Sırplardan, Sırplar ise Kosovalılardan memnun değil ama Yugoslavya’daki problemlerin esasına bakarsanız belli bir ırka yönlendirme yapmış gibi olmayayım fakat sorun esasen hep Sırp kaynaklı. Bunu ilerleyen zamanlarda okuyacaksınız zaten. Tabi bunun sebeplerinden biri Sırpların yönetimde halen etnik davaları gütmesi. 

Aslında savaşta gerekçelerin ne kadar doğru olduğunun bir anlamı yok. Sadece tahrik amaçlı halk içerisine konulmuş birer tetikleyici unsurdur bunlar. Bunların yani bu ideolojilerin temel görevi şok doktrinini tetiklemektir. 

Olayların Satha Yayılımı

Süreç böyle devam ederken olaylar diğer federe cumhuriyetlere sıçrıyor. Bu noktada fakirlikle birlikte etnik ve dini sataşmalar, rahatsızlıklar da birbirini peşi sıra izliyor. İlk birbirine girenler Kosovalılar ve Sırplar.  Akabinde ise Arnavutlar kafasını kaldırıyor. Bu durum federasyon meclisinde ateşli tartışmalara neden oluyorken süre içerisinde güç toplayan Miloseviç (Yugoslavya Federasyonu içindeki Sırbistan Cumhuriyeti Başbakanı), 1989’da Arnavutların isyanlarını bastırmaya çalışıyor. 

olaylarin-satha-yayilimi
Slovenya’da 10 Gün Savaşları sırasında Yugoslav Federasyon Tankları sivil itaatsizliğe müdahale etmeye çalışıyor.

Arnavutların isyanı ise Slovenlere taşıyor ve Slovenlerin bulunduğu bölgelerde de ciddi protestolar gözlemleniyor.

Slovenler harekete geçince,Sloven nüfusun kalabalık olduğu yerlerde bulunan Sırplar, Slovenlere karşı yürüyor ve gerilim tırmandıkça tırmanıyor. Bir kıvılcıma bakıyor aslında milletin birbirine girmesi. Bu sürede Miloseviç bu durumu koz olarak kullanıyor ve Yugoslavya Federasyon Başkanından bu isyanı bastırmak için yetki istiyor. Sırpların da yürümesi Miloseviç’e yarıyor ve Kosova’ya müdahale yetkisi Yugoslav Ordusuna veriliyor. Başlarında da Miloseviç var.

Miloseviç Kosova isyanını bastırıyor ancak Slovenya’da da olaylar çok ateşli. Sönmek bilmiyor. Slovenyalılar açıkça Yugoslavya’dan ayrılmak istediklerini söylüyor ve halk protestolara devam ediyor. Bunun üzerine Milosevic kendi azınlık Sırp milliyetçilerini halk görünümü altında Slovenya’ya trenlere bindirip yolluyor. Bakın siz böyle diyorsunuz ama karşınızda da ayrılmak istemeyenler var taktiği ile. Bu taktik istihbarat örgütlerinin en sevdiği taktiklerdendir, her eylemde halktan eyleme karşı olacak kişiler bulunur ve destekçi toplaması sağlanır, bu karşı tarafı ve kamuoyunu sindirmeye yarar. Bu arada trenin geçmesi gereken bir Hırvatistan Cumhuriyeti var. Hırvatistan duruma uyanıp Slovenya’ya destek verince bağlantı iyice kopuyor zaten.

Toparlanma Çalışmaları ve Hüsran

Miloseviç aslına bu dağılacak federasyonu toplamak için tek şeyin baskın bir lider olduğunu biliyordu. Bunun için yetki istedi ve Federasyonu olağanüstü kongreye götürdü. Kongre sırasında Slovenya tarafı görüşmeleri terk etti. Slovenlerden gazı alan Hırvatlar’da kongreyi terk edince Miloseviç istediğini alamadı. İş iyice çıkmaza girdi. 

slobodan-milosevic
Slobodan Milosevic Lahey’de savaş suçlarından dolayı yargılanıyor. 2006’da yargılaması sırasında hücresinde kalp krizi nedeniyle ölü bulunduğu belirtilmiştir.

Bu sırada iç karışıklıklar daha da artıyor. Miloseviç sürekli Yugoslavya federasyonunu bölenlerin Slovenler ve Hırvatlar olduğunu söylüyor, bu durum ise milliyetçi halkı iyice galeyana getiriyor. Hırvat polisi içindeki bazı Sırp polisler Hırvat başbakanını tanımayıp isyana kalkıyor. Hırvatlarda bunun üzerine helikoptere bir özel harekât birliği yükleyip isyancıları bastırmaya yollayınca gerilim daha da artıyor. 

Bu sırada isyanı bastırmak isteyen Hırvatlar başta ABD olmak üzere tüm ülkelerden silah alıp şehirlere yığıyor. Olaylar arttıkça artıyor ancak Yugoslav ordusu konseyden karar çıkmadığı için sahaya inemiyor. Tabi iki tarafın bu kadar gerldiği bir ortamda sakinleştirici üst bir güç sürece müdahil olamayınca gerilmin şiddeti sürekli artıyor. Bu da olayların daha fazla şiddetlenmesine sebep oluyor. 

Bakın federasyonun federasyon görevini yapmaması ve cumhuriyetlere müdahale edememesi aslında çok pahalıya patlıyor. Osmanlıda bu tip olaylar hemen bastırıldığı için sorun haline dönüşmüyor örneğin. Hangi eyalette başkaldırı olursa olsun padişah direk bir ordu ya da birliğini eyalete gönderip isyancıları dağıtıp kendisini hatırlatıyor.Bu da bölünmeyi engelliyor.

İlk Kanın Akıtılması

Hırvatlar bu süreçte ordusunu (kendi iç birliklerini) daha önce sağdan soldan topladığı silahlar ile sahaya sürüp gövde gösterisi yapmıştır bir de. Yani federasyon ordusunu göndermedi ama gönderirse de hazırım bekliyorum, çatışacağım mesajını net ortaya koyuyor.

Bunu gören Bosna ise (Aliya İzzetbegoviç) Hırvatlar isyan ederse biz de isyan ederiz demiş ve tabiri caizse çomağı çekmiştir.

Aliya İzzetbegoviç, bu tartışmalar ve gerilimler içinde yaşanan süreçte Yugoslavya federasyonundan bağımsız olmaya yönelik kongrede yapılan referandumda da evet diyor ve bunu basına açıklıyor. Bunu açıkladığı gece ilk kanı Boşnaklar akıtıyor. Herkes Hırvatistan da Sırp azınlık olay çıkaracak diye beklerken ilk kan Bosna’da akıyor ve Sırplar da o gün olay soğumadan hemen karşılık veriyor. 

aliya-izzetbegovic-saha
Bosna Hersek’in kurucusu ve direnişin örgütleyicisi Aliya İzzetbegovic sahada savaşı yönetirken…

Bu arada Bosna 1/3’ü Sırplardan oluşan bir ülke. Bunun iç silahlı kuvvetleri de o şekilde. Miloseviç o dönemde Federal Ordu’daki Sırpları Bosna’ya kaydırınca güç dengesi Sırplar lehine gelişmiştir. Bosna’nın bağımsızlık mücadelesi bu yüzden en kanlı olanıdır.

Ancak Miloseviç resmi olarak suçlu olmamak için Bosna’ya Federal orduyu değil çeteleri sokuyor.  Ondan sonra bizim Bosna Katliamı dediğimiz süreç başlıyor zaten. Bu süreçte Birleşmiş Milletler denen ne idüğü belirsiz saçma oluşum olayları izlemekle yetiniyor. Burada Birleşmiş Milletler’in  bilerek de bu olaya ses etmediği, ABD menfaatlerine uygun hareket ettiği söylenebilir.

Sırplar o dönemde Boşnaklara açıkça etnik temizlik uygulamıştır. Izzetbegoviç’in deyimiyle “savaşmazsa ölecek” durumuna düşen Boşnaklar ciddi bir mücadeleye girişmiştir.

Kozinoğlu

Tabi dip not şunu da vereyim. Kurtlar Vadisi denilen geri zekâlı dizide vatan haini gibi gösterilen ve MİT’in kara kutusu da denilen Kâşif Kozinoğlu bu süreçte bizzat Bosna’ya intikal etmiş, eğitimini aldığı Özel Kuvvetleri’n hakkını vererek paramiliter örgütlenmeyi Bosna’da tekrar yazmış bir kahramandır. 

Apo’yu Kenya’dan teslim alarak sorgulayan ve daha sonra Ergenekon davası nedeniyle içerde yıllarını geçiren Albay Hasan Atilla Uğur’un oğlu Oğuzhan Uğur, kendi Youtube kanalında Kâşif Kozinoğlu’nun Bosna’ya giderek Sırp sniperlarına karşı Bosna’lı sniperleri yetiştirdiğini ve eğittiğini, bu durumun normalde bilinmediğini ancak Kâşif Kozinoğlu’nun bu durumu kendisine el yazısı bir mektupla ilettiğini anlatmıştır. 

koznigolu
MİT’in esaslı adamlarından Kaşif Kozinoğlu’nun gençliği ve objektiflere yakalanmış son görüntüsü.

İzzetbegoviç Esir Alınıyor

Çatışmalar sürerken Avrupa Komisyonu ile durumu görüşmeye giden İzzetbegoviç dönüşte BM’in kendisini beklediğini düşünse de yanıldı, BM yine Boşnaklara madik atmış, İzzetbegoviç’in Sırplara esir düşmesini sağlamıştır. Izzetbegoviç’ten ise pazarlık yaparak Sarayevo’daki Sırp birliklerin sağlıklı bir şekilde çıkarılması istenmiştir. 

Sırpların konvoyu Sarayevo’dan ayrıldığı sırada Boşnaklar, İzzetbegoviçin’de içinde bulunduğu konvoyu ve mühimmatı soymuştur. Soyulmuş konvoy yoluna devam etmiş ve yerine ulaşmıştır. Ancak bu durum Sırpların kinini daha da arttırmıştır.

1993 yılı geldiğinde ise Sırplar bu konvoy soygununu intikamını Srebrenica katliamı ile almıştır.

srebrenica
Srebrenica’da katledilen 8.132 kişi anısına dikilen anıt mezarlar

Hırvat’ın Oyunu

Bu arada Bosna’nın iyice güçten düştüğünü anlayan Hırvatlar, Bosnalı Hırvatların yani Güney Bosna’nın Hırvatistan’a katılması gerektiğini, yoksa savaş çıkaracağını İzzetbegoviçe iletmişler, Boşnakları iyice sıkıştırmışlardır. Hırvatları bu noktada kan emici yarasa ya da akbaba olarak nitelendirmemiz yanlış olmaz sanırım.

1993’te Hırvatlar planı uygulamak üzere Bosna’ya saldırmıştır. Hırvatlar dediklerini yapmış Bosna’nın güneyine girmiş ve Bosnalıları esir almaya başlamışlardır.  Bosnalılar da karşılık verip Hırvatlara ağır kayıplar verdirince Mostar Şehri bombalanmıştır. 

mostar-koprusu
Hırvatlar tarafından bombalanan Mostar Köprüsü, bombalandıktan sonraki görüntüsü.

1994’te ise onca katliam ve insanın ölmesini müteakip ABD devreye NATO aracılığıyla girmiş, Sırplara ve Hırvatlara ait karargâhları bombalamıştır.

Hırvatistan’ın bu derece cesur davranmasının nedeni ise kendilerine Avrupa Birliğinin kurulacağını ve bu birliğe davet edileceğinin söz verilmesidir. Gerçekten de öyle olmuş Yugoslavya’dan kalan ülkelerden ilk olarak Hırvatistan AB’ye girmiştir.

NATO’nun Geciken Müdahalesi ve Sulh

1994’te NATO ve ABD aracılığı ile yapılan bombalama ile ABD bu ülkeleri masaya toplamayı hedeflemiş, ancak ülkeler bir türlü anlaşamamıştır. Süreç 1995’e kadar devam etmiş, bu tarihe kadar oyalanan BM ve NATO en sonunda 1995 yılının Ağustosunda Sırpları tekrar bombalamaya başlamış ve Bosna’daki Sırplar beyaz bayrağı çekmiştir.

Sırplar beyaz bayrağı çekince ikili görüşmeler başlamış ve nihayet sulhü getiren Dayton Anlaşması adı altında bir anlaşma imzalanmıştır.

Grbavica
Sarajevo, Grbavica,bombalandıktan hemen sonraki bir an.

Yugoslavya Neden Bölündü?

Yugoslavya’nın bölünmesinin esas sebebi Avrupa Birliğinin göbeğinde anti-emperyalist, sosyalizme yakın ama Rusya’ya ile de çoğu zaman ayrı düşen bir ülke olmasıdır. Bu sebeple özellikle BM ve NATO Bosna olaylarına geç müdahale etmiş ve ırklar arası nefreti tırmandırmıştır. Yine bir çok küçük ülkeyi kontrol etmenin tek ve büyük bir ülkeyi kontrol etmekten daha kolay olduğunu bilen Avrupalı emperyalist güçler ırkçılığı kışkırtarak ülkenin bölünmesini kolaylaştırmıştır.  Bu bölünme neticesinde özellikle Amerika’nın Almanya’yı kontrol altına almak maksadıyla harekete geçirdiği AB projesi kolaylıkla yürürlüğe girmiştir.

Bosna’nın Mevcut Yönetim Modeli ve Mevcut Etnik Pozisyonu

Şu an Bosna şahsi nazarımda eski Yugoslavya’nın yönetimi ile (sosyalizm dışında) aynıdır. Her an patlayabilir, kendi içinde ciddi bir azınlık gücü ve çatışma olasılığı barındırmaktadır. Keza Sırbistan, Kosova gibi ülkelerde de karşılıklı olarak birbirlerinin azınlıkları bulunmaktadır. Sanki bir el özellikle bu ülkelerin içine bu azınlıkları yerleştirmiş ve ülke yönetimlerinin sıkıntı çıkarması halinde bu oluşumları tahrik edip ülkede iç savaş çıkaracakmış planını yapmış ve uygulamıştır. 

Örneğin Bosna Hersek’in %50’si Boşnak, %30’u Sırp %15’i ise Hırvat’tır. 

bosna-siyasi-harita
Bosna-Hersek’in Siyası Vaziyeti

Bosna adı altında Boşnakların oluşturduğu Bosna Federasyonu ve Hırvatların oluşturduğu Hersek Federasyonu, buna ek olarak Sırpların oluşturduğu bir Sırp Cumhuriyeti vardır. Aslında üç ülke diyebiliriz. 

Hırvatlar ve Boşnaklardan oluşan Bosna-Hersek Federasyonu toplam toprakların %51’ine sahipken Sırplar %49’una sahiptir. 

Bosna Hersek devlet başkanlığı konseyi üç milleti (Sırp, Hırvat ve Boşnak) temsilen üç üyeden oluşur. 8 ayda bir devlet başkanlığını birbirlerine devir ederler. Devlet parlamentosu temsilciler meclisi ve halklar meclisi denilen iki meclisli bir sistemden oluşur.

Yukarıdaki izah ettiklerimden de anlayabileceğiniz üzere Bosna’nın yürütme organlarının bir karar çıkarması ve uygulaması, adil koşullarda bu çıkarttığı kararın neticelerini görmesi pek mümkün olmamaktadır. Ülke yönetimindeki bu mevcut bürkoratik ağırlık ülkenin gelecekte de gerek iktisadi gerekse siyasi anlamda herhangi bir karar alarak süreç yönetmesinin ve dolayısıyla dünya siyasetinde yer edinmesinin oldukça güç olduğunun bir habercisi.

Balkanlar Neden Önemli ve Geleceği Ne Olacak?

1929’da 1. Yugoslavya Krallığı olarak kurulan, 1943’te Tito ile Yugoslavya Cumhuriyeti olan, sırasıyla içinde barındırdığı Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya’nın 1991’de, Bosna’nın 1992’de(1995’e kadar savaş devam etse de resmi tarih budur.), Karadağ’ın 2006’da ve Kosova’nın 2008’de ayrıldığı Yugoslavya Cumhuriyetinin hikâyesi bu şekilde sona erdi. 

balkanlar
Balkanları gösteren harita.

Hikâyenin sona ermesinde AB ve ABD emperyalist güçlerinin oldukça etkili olduğunu söylemiştik. Yugoslavya Cumhuriyetinin dağılması ile Rusya’ya yakın durabilecek herhangi bir millet bırakılmamış, bu sayede soğuk savaş döneminin esaslı stratejisi olan NATO üsleri ve oralara yerleştirecek birlikler adı altında Rusya’nın tüm kara sınırlarının çevrelenmesi ve fiziki kontrol altına alınması sağlanmıştır. 

Enerji

İşin köküne bakarsak enerji nakil hatları mevzusuna ve Avrupa’nın enerji bağımlılığı konusuna da gireriz ancak bu konuya detaylı girmek yazıyı çok uzatır. Zaten bambaşka bir yazının konusudur. Sanırım şu an dünyadaki hangi karışıklığın üstündeki taşı kaldırsak altından da kuvvetle muhtemel enerji meselesi çıkar. 

Balkanların geleceği de yine bu bahsettiğim iki husus çerçevesinde şekillenecektir. Yani enerji ve NATO’nun çevreleme politikası.  Rusya halen bu ülkelerin içerisinde ciddi nüfuza sahiptir. Öte yandan ABD’nin taktikleleri ve 2. Dünya savaşı sonrası hali nedeniyle AB uygulamasına girmek zorunda kalan Almanya, İngiltere ve Fransa mevcut gidişattan pek de memnun değillerdir. Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgazın geçiş güzergâhı mutlaka balkan ülkeleri üzerinden olacaktır. Doğu Akdeniz doğalgaz hattına alternatif iki hattan biri olan Türkiye hattı (mavi akım ve Türk akım) da balkanlardan geçmek zorundadır. 

enerji
Resimde özellikle kahverengi ve yeşil hatlara dikkat edin. İki hat, kahverengi olan Türk Akım, Yeşil olan Mavi Akım. Balkanlara bağlantı noktalarına dikkat edin. Buralar Rus gazının geçiş noktasıdır.

Eğer balkan ülkeleri Rusya’nın kendi iç işlerine karışmasına neden olur ve Avrupa’nın bu doğalgaz hatlarından gelen gaz akışına ulaşmasını Rusya lehine engelleyecek bir harekette bulunursa muhtemelen yine iç karışıklığa sürüklenecektir. Tam tersi sadece ABD güdümünde bir politika izlerse de muhtemelen Ruslar kendi azınlıklarını tıpkı Ukrayna’da olduğu üzere etkinleştirecek ve kliklerini harekete geçirecektir. Kırım konusu Rusların halen hafife alınacak bir rakip olmadığını göstermektedir.

Yani iki ucu boklu değnek dediğimiz bir durumdur. 

Yakın zamanda –şayet Asya pasifiğinde ABD’yi meşgul eden bir durum oluşmazsa- sermayenin yeni çarpışma alanı Balkanlar’a kayabilecektir. 

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

3 Yorum

      1. Your are welcome, anytime:-)) Mükemmel olduğu için dedim zaten. Yazılarınız çoğunu okudum. Okurum da. Birkça potpori feedback. 1-“Güç (kuvvet yani) diyorsunuz yazılarınız da. Platon Devlet kitabında “haklı olmaya değil güçlü olmaya bakacaksın”, der. 2-Gıda güvenliği içinse peki oruç, peki perhiz? Mevlana Mesnevi’si paralelinde merhum Jobs “stay hungry” der. etc:-))

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.